Translation meaning & definition of the word "age" into Turkish language
Türk diline "yaş" kelimesinin çeviri anlamı ve tanımı
English⟶Turkish
Age
[Yaş]/eʤ/
noun
1. How long something has existed
- "It was replaced because of its age"
- synonym:
- age
1. Ne kadar zamandır bir şey var
- "Yaşından dolayı değiştirildi"
- eşanlamlı:
- yaş
2. An era of history having some distinctive feature
- "We live in a litigious age"
- synonym:
- historic period ,
- age
2. Bazı ayırt edici özelliklere sahip bir tarih dönemi
- "Küçük bir çağda yaşıyoruz"
- eşanlamlı:
- tarihi dönem ,
- yaş
3. A time of life (usually defined in years) at which some particular qualification or power arises
- "She was now of school age"
- "Tall for his eld"
- synonym:
- age ,
- eld
3. Belirli bir nitelik veya gücün ortaya çıktığı bir yaşam süresi (genellikle yıllar içinde tanımlanır)
- "Şimdi okul çağındaydı"
- "Elini için uzun"
- eşanlamlı:
- yaş ,
- ateş
4. A prolonged period of time
- "We've known each other for ages"
- "I haven't been there for years and years"
- synonym:
- long time ,
- age ,
- years
4. Uzun bir süre
- "Birbirimizi uzun zamandır tanıyoruz"
- "Yıllardır oraya gitmedim"
- eşanlamlı:
- uzun zaman ,
- yaş ,
- yıllar
5. A late time of life
- "Old age is not for sissies"
- "He's showing his years"
- "Age hasn't slowed him down at all"
- "A beard white with eld"
- "On the brink of geezerhood"
- synonym:
- old age ,
- years ,
- age ,
- eld ,
- geezerhood
5. Hayatın geç dönemi
- "Yaşlılık sissies için değildir"
- "Yıllarını gösteriyor"
- "Yaş onu hiç yavaşlatmadı"
- "Eld ile beyaz sakal"
- "Göğüsün eşiğinde"
- eşanlamlı:
- yaşlılık ,
- yıllar ,
- yaş ,
- ateş ,
- ihtiyarlık
verb
1. Begin to seem older
- Get older
- "The death of his wife caused him to age fast"
- synonym:
- age
1. Daha yaşlı görünmeye başla
- Yaşlanmak
- "Karısının ölümü onun hızlı yaşlanmasına neden oldu"
- eşanlamlı:
- yaş
2. Grow old or older
- "She aged gracefully"
- "We age every day--what a depressing thought!"
- "Young men senesce"
- synonym:
- senesce ,
- age ,
- get on ,
- mature ,
- maturate
2. Yaşlanmak veya yaşlanmak
- "Zerafetle yaşlandı"
- "Her gün yaşlanıyoruz - ne iç karartıcı bir düşünce!"
- "Genç erkekler senesce"
- eşanlamlı:
- senesc ,
- yaş ,
- binmek ,
- olgun ,
- olgunlaşmak
3. Make older
- "The death of his child aged him tremendously"
- synonym:
- age
3. Yaşlandırmak
- "Çocuğunun ölümü onu müthiş bir şekilde yaşlandırdı"
- eşanlamlı:
- yaş
Examples of using
Tom married a woman half his age.
Tom onun yarı yaşında bir kadınla evlendi.
Tom is very mature for his age.
Tom yaşına göre çok olgun.
Tom and I are about the same age.
Tom ve yaklaşık aynı yaştayız.