Translation meaning & definition of the word "acute" into Turkish language
Türk diline "akut" kelimesinin çeviri anlamı ve tanımı
English⟶Turkish
Acute
[Akut]/əkjut/
noun
1. A mark (') placed above a vowel to indicate pronunciation
- synonym:
- acute accent ,
- acute ,
- ague
1. Telaffuzu belirtmek için bir sesli harfin üzerine yerleştirilmiş bir işaret (')
- eşanlamlı:
- aksan ,
- akut ,
- ague
adjective
1. Having or experiencing a rapid onset and short but severe course
- "Acute appendicitis"
- "The acute phase of the illness"
- "Acute patients"
- synonym:
- acute
1. Hızlı başlangıçlı ve kısa ama şiddetli bir seyir yaşamak veya yaşamak
- "Akut apandisit"
- "Hastalığın akut fazı"
- "Akut hastalar"
- eşanlamlı:
- akut
2. Extremely sharp or intense
- "Acute pain"
- "Felt acute annoyance"
- "Intense itching and burning"
- synonym:
- acute ,
- intense
2. Aşırı keskin veya yoğun
- "Akut ağrı"
- "Keçe akut sıkıntı"
- "Yoğun kaşıntı ve yanma"
- eşanlamlı:
- akut ,
- şiddetli
3. Having or demonstrating ability to recognize or draw fine distinctions
- "An acute observer of politics and politicians"
- "Incisive comments"
- "Icy knifelike reasoning"
- "As sharp and incisive as the stroke of a fang"
- "Penetrating insight"
- "Frequent penetrative observations"
- synonym:
- acute ,
- discriminating ,
- incisive ,
- keen ,
- knifelike ,
- penetrating ,
- penetrative ,
- piercing ,
- sharp
3. İnce ayrımları tanıma veya çizme yeteneğine sahip olmak veya göstermek
- "Siyaset ve politikacıların akut gözlemcisi"
- "Etkileyici yorumlar"
- "Buzlu bıçak gibi akıl yürütme"
- "Bir dişin vuruşu kadar keskin ve keskin"
- "Çarpıcı içgörü"
- "Sık penetratif gözlemler"
- eşanlamlı:
- akut ,
- ayrımcılık ,
- keskin ,
- hevesli ,
- bıçak gibi ,
- delici ,
- etkili ,
- pirsing
4. Of an angle
- Less than 90 degrees
- synonym:
- acute
4. Bir açı
- 90 dereceden daha az
- eşanlamlı:
- akut
5. Ending in a sharp point
- synonym:
- acuate ,
- acute ,
- sharp ,
- needlelike
5. Keskin bir noktada son
- eşanlamlı:
- keskin ,
- akut
6. Of critical importance and consequence
- "An acute (or critical) lack of research funds"
- synonym:
- acute
6. Kritik önemi ve sonucu
- "Akut (veya kritik) bir araştırma fonu eksikliği"
- eşanlamlı:
- akut
Examples of using
"How did it go?" "They said it was acute appendicitis."
"Nasıl gitti?" "Onun akut apandisit olduğunu söylediler."
He felt an acute pain in his chest.
Göğsünde akut bir ağrı hissetti.
He has an acute sense of observation.
O güçlü bir gözlem duygusuna sahiptir.