Translation meaning & definition of the word "ability" into Turkish language

noun

1. The quality of being able to perform

• A quality that permits or facilitates achievement or accomplishment

synonym:
• ability

1. Gerçekleştirebilme kalitesi

• Başarı veya başarıya izin veren veya kolaylaştıran bir kalite

eşanlamlı:
• yetenek

2. Possession of the qualities (especially mental qualities) required to do something or get something done

• "Danger heightened his powers of discrimination"

synonym:
• ability
,
• power

2. Bir şey yapmak veya bir şey yapmak için gereken niteliklere (özellikle zihinsel niteliklere) sahip olmak

• "Tehlike ayrımcılık güçlerini arttırdı"

eşanlamlı:
• yetenek
,
• güç

Examples of using

I trust your ability to know what to do instinctively.

İçgüdüsel olarak ne yaptığını bilme yeteneğine güveniyorum.

I think he's a man of ability.

Sanırım o yetenekli bir insan.

I'll help you to the best of my ability.

Elimden geldiğince size yardım edeceğim.

Tom certainly has confidence in his ability.

Tom'un kesinlikle yeteneğine güveni var.

Tom definitely has the ability to be the boss.

Tom kesinlikle patron olma kabiliyetine sahip.

Tom definitely overestimates his own ability.

Tom kendi yeteneğini kesinlikle abarttı.

Tom doesn't have the ability to finish the job by himself.

Tom'un işi tek başına bitirme yeteneği yok.

Tom admires Mary's singing ability.

Tom, Mary'nin şarkı söyleme yeteneğine hayran.

Tom doesn't doubt Mary's ability to do the job.

Tom işi yapmak için Mary'nin yeteneğinden şüphesi yok.

Tom did the job to the best of his ability.

Tom işi elinden gelen en iyi şekilde yaptı.

I really trust his ability.

Ben gerçekten onun yeteneğine güveniyorum.

And everyone has the ability to contribute.

Ve herkes katkıda bulunma yeteneğine sahiptir.

Some things in life are beyond our ability to control.

Hayatta bazı şeyler kontrol etme yeteneğimizin ötesindedir.

There was nothing wrong with their ability, it was just that the expense for each unit was so vast that the cost performance was bad.

Onların yeteneğiyle ilgili yanlış bir şey yoktu, o sadece maliyet performansı kötü olan her bir ünite için giderin çok yüksek olmasıydı.

It's not his ability, but his character that is at issue.

Sorun onun yeteneği değil, karakteridir.

She tends to underestimate her own ability.

Kendi yeteneğini küçümseme eğiliminde.

She is looking for a job where she can make use of her foreign language ability.

O, yabancı dil yeteneğinden faydalanabileceği bir iş arıyor.

She has no illusion about my ability.

Onun benim yeteneğim hakkında yanılsaması yok.

Her ability to amass a fortune is due to luck and hard work.

Biriktirdiği serveti şansına ve çok çalışmasına borçlu.

Her ability took her to the top.

Yeteneği onu zirveye taşıdı.